Karıncalaşan Kartalın Hikayesi - "Bilgeliğin dudakları anlamayan kulaklara kapalıdır."
Bugün bir mail grubunda denk geldiğim yazıyı bir tanıdığımı hatırlattığı için paylaşıyorum:
Hayat mücadelesi içinde ilk uçtuğu andan beri uzun yıllardır göklerin hakimi olan, gölgesiyle bile avlarına korku salan, dağlarda yankılanan haykırışı dört bir yöne uyarı olan kartal artık genç değildir ve yorgundur. Kendinden defalarca yeni ve daha güçlü kartallar yaratmış artık buna da takati kalmamıştır. Dinlenmek, ara vermek istemekte ama bir türlü yapamamaktadır.
Başka diyarlara gitmek ister ve yola çıkar. Başı mağrur, beyaz bulutlarla çevrili bir yüksek dağın yeşil ve bereketli bir ovasına konduğu o güneşli sabah yerde her zamanki günlük yaşam telaşı içinde bir o yöne bir bu yöne koşturan karıncalara karşılaşır. Tüm bu koşturmaca, karıncalara ayrı ayrı odaklanıldığında bilinçsizce bir telaş gibi görünse de deneyimli ve olgun kartal kaos gibi görünen bu koşturmacanın ardındaki düzeni hemen kavrar. Karınca kolonisi tek bir merkezden koordine edilen, ne yaptığını bilen ve deneyimli askerlerden oluşan bir ordu gibi inanılmaz bir hız ve süratle karınca kolonisinin hayrına dur demeden çalışmaktadır. Tek bir karınca bile durup düşünmeden muhteşem bir görev bilinciyle çalışırken kartal uzaktan onları izlemektedir. Nasıl oluyorsa tek bir karıncanın görevi bile boş değildir.
Karıncaların liderleri de kartalın geldiğini görünce onu izlememeye almışlardır. Sanki kartalın aklından geçen o inziva ve huzur arayışını hisseder gibi kartalın yanına usulca sokulurlar. “Gel, bize katıl, sana ihtiyacımız var. Bizi koru, kol kanat ger” derler. Uçmaktan yorgun kartal artık dinlenmek istemektedir ve karıncalara katılır.
Bu döngü uzun bir süre devam eder. Bu koruma işi gel zaman git zaman karınca kolonisine yardım etmek gibi başka işlerle kartalı mutlu eder. Hayatının bu döneminde farklı bir şeyler yapmaktan ve yardım etmekten dolayı mutludur. Zaten koloniye yük olmadan kendi ihtiyacını günlük küçük avlarla karşılamaktadır.
Bir gün karıncalardan genç olan bir tanesi korumanın ötesinde karıncalara kendince yardım etmekte olan kartala diğer karıncalar kadar çalışkan hızlı olmadığı için çıkışır ve kızar. Kartal şefkatinden ve vicdanından dolayı ailesinden biri olarak gördüğü genç karıncaya dil döker ancak karıncayı ikna edemeyince bir şey demez ve geçip gider. Karınca gençtir ve daha öğrenecek çok şeyi vardır. Göklerin sultanı kartal anlayana konuşup anlamayana susması gerektiğini bilecek kadar olgundur zira.
Ancak olgun kartalın fark etmediği bir şey vardır. Bu basit görünen tartışma öylesine bir olay değildir. Bir zamanlar göklerin hakimi olan kartalın küçük, genç karınca karşısındaki bu tavizkar tavrı tüm karınca kolonisine yayılır. Dedikodular ve kapı arkası konuşmalar koloniyi sarar. Kartal tüm heybetine rağmen karıca kolonisine katıldıysa bir karınca gibi çalışmalıdır konuşanlara göre.
Kartal bu konuşmaları uzaktan uzaktan sezer ve işitir, ancak huzurunu korumak adına susar. Mücadele ve yara bere ile geçen çatışmalarla geçen hayatında bu sefer susmayı tercih eder. Ancak bir kere karıncalık girmiştir kanına. Asaletinden ve gücünden dolayı susar kartal. Günler geçtikçe kartal karınca kolonisinin rahatına alışır, kartalın hikmetinden ve şefkatinden susmasını anlamayan karıncalar da onu daha çok zorlarlar. Kartal artık eskisi kadar risk almamaktadır. Özünü unutur. Kısa avlarla yetinmekten dolayı yükseklerde uçmayı da unutur, göklerin o enfes ve eşsiz çekiciliğini de. Göklerin hakimi karınca kolonisi odaklı hayatının bu kısmında yere bakmaktan göklerdeki krallığını unutur.
Gel zaman, git zaman yurdu gökler, fıtratı uçmak ve varlığı hükmetmek olan kartalın karıncalar gibi davranması ve çalışması gerektiğini düşünen karıncaların sayısı artar. Bizimkisi hala azametinden çocuğuna kol kanat geren bir ebeveyn gibi sevgisinden dolayı yorumlara karşı hiçbir zaman için kırıcı olamaz. Kendini bilmektedir çünkü. Nezaketi, şefkati ve yardımseverliği güçsüz olduğundan değil, asaletinden gelmektedir. Ve karıncaların da öğrenmek ve alışmak için zamana ihtiyaçları olduğunu düşünür.
Ancak içten içe o güçlü yüreğinde yeşeren ses farklı bir şeyler fısıldamaktadır. Sevdiği ve bağlandığı bu yeni toplum içinde kendini daha da mutsuz hissetmektedir aslında. Bunu sadece bastırmayı, düşünmemeyi seçmektedir o aradığı huzuru bozmamak için.
Kartal kendine ihanet edip, feragat ettikçe ne karıncalar yapılanı anlar, ne de kartal özünü yaşayamadığı için mutludur. Mutsuz oldukça istediği kadar sevgi veremez, şefkati azalır. Hoşgörüsü azaldıkça da o sevdiği karıncalar daha da üstüne gelirler. Eskiden bir duruşu, bakışı tüm hayvanlara mesaj olan kartal, anlasınlar yapılanı, görsünler hakikati diye yırtar kendini, anlatmak ister karıncalara bir karınca olmadığını ve asla da olamayacağını.
Bu akıllı karıncaların zekalarından dolayı öğrenecekleri hayaliyle onlara zaman verir ama nafile. “Bilgeliğin dudakları anlamayan kulaklara kapalıdır” sözünün manasını öğrenmenin zamanı gelmiştir kartal için. Herkese idrak seviyesi kadar konuşulabileceğini hayat ona artık gösterir ve bir gün bir anlık paylamayla döner arkasını göklere bakar. Elinden geleni yapmış, farklılardan öğreneceğini öğrenmiştir. Kendi dünyalarından başkasıyla ilgilenmeyen ve başka hakikatlere saygı gösterseler de anlamayan karıncalardan kartalın artık ayrılma vakti gelmiştir. Tüm o ana dek karıncalarla olmasının sebebinin bir kaçış olduğunu ve kendinden, fıtratından, özünden kaçamayacağını tüm kalbiyle bilmektedir.
Tek bir gecede aldığı karar ile arkasını döner ve karınca diyarına ev sahipliği yapan, ovaya üstten bakan yamaca çıkar. Yeni doğmakta olan güneş kendini karşıdaki sıradağların arasından aşikar ettikçe kartal da kendini sarmalayan güneşin sıcaklığıyla güçlü bedenine yeni bir enerjinin yayıldığını hisseder. Son dönemde yaşadıklarını ve göklerde geçen o zorlu ama görkemli hayatını düşünür. Bu pasif huzur ortamını da deneyimlemiş olmanın verdiği yeni farkındalıkla kendi özüne ihanet edemeyeceğini ve tüm zorluklarına rağmen göklerde yaşamanın eşsiz sevincini yeniden deneyimlemek için kalbi heyecanla atmaktadır.
Yaşı geçmekte olan yorgun bir kartaldır, ama bildiği tek şey kartal olduğu ve son nefesine dek kartal olarak yaşayacağıdır. Kendi dışarıdakiler ne düşünürse düşünsün, o kendi özünü yaşayacaktır. Bir köşede belki sahte bir huzurla daha uzun yaşamak yerine her gün mücadele içinde ancak kendi özüne bağlı kalarak mutlu yaşamak daha anlamlıdır. Huzur namına kendine ihanet ettikten sonra bu huzur hakiki bir huzur değildir ki? Sadece bir aldanış…
Bir göğe bakar bir de ovaya. Bırakmak ister kendini ama bırakamaz. Uzun zaman uçmamaktan dolayı korkar topraktan ayrılmaktan. Tam geri dönecekken karıncaların arasına, bir anda gelen bir içgüdü ile bırakır kendini aşağıya. Tüm olan biteni o sevdiği karınca kolonisinden bilen az sayıda karıca vardır. Kartal ovaya bakan yamaca uçarken onu seyreden o hakiki dostları hüzne kapılıp matem havasında kolonilerine dönerlerken onlar bile yamacın altından tüm ovaya yayılan kartalın özgür haykırışını ve çarpan kanatlarının şiirsel sesini duyamazlar.
Kartal haykırır tüm göklere “ben geldim, savulun” diye. Kartal haykırır tüm göklere “ben geldim sevgili göklerim” diye. Dağlardan yankılanan sesi de ona kendini hatırlatır.
Karıncalar çoktan kolonideki işlerinin başına dönüp karar kartalı unutmuşlardır. Kartal ise karınca olmanın ne olduğunu bilerek eski gücünü, kuvvetini ve haşmetini hikmet ve güzellik ile süsleyerek her kanat çırpışta aldığı nefese şükrederek yeni diyarlara kanat çırpar. Kendi cehaletine aşık ve bağımlı hayvanlar alemini uyandırmak için yola koyulur.
http://blog.milliyet.com.tr/buyuklere-masallar--karincalasan-kartalin-hikayesi-/Blog/?BlogNo=592854
Karıncalaşan Kartalın Hikayesi - "Bilgeliğin dudakları anlamayan kulaklara kapalıdır."
Reviewed by CI
on
August 19, 2014
Rating:
