Ticaretten Öğrendiklerim
Bugün yaşadığım bir olaya binayen ticarete dair de fikirlerimi yazayım dedim. Zamanla bu fikirlerdeki değişimi de gözlemlemiş olurum hem. Belki sizlere de fikir verir diye düşündüm.
Ailem öyle ticaretle uğraşan bir yapıda değil, dolayısıyla, ticaret düsturunu pek de aileden öğrenmekte olduğum söylenemez. Ama hep imrenmişimdir, böyle 10 yaşından beri ailelerin ticarethanelerinde çalışan insanlara.
İlk paramı 12 yaşında kazandım. Bilgisayarlarla aram çok iyi oldu hep. Kırtasiyeci bir amcaya dükkanına alması gereken sistem hakkında bilgi vermiştim. Ben sadece bunu yardım amaçlı yapıyordum. O da bana çıkardı ve bir 50 lira vermişti. O zaman için iyi paraydı. Sevinmiştim. Hala iş ahlakı nedeniyle takdir ederim o amcayı ve iletişimimi koparmadım o amca ile.
Benden olabilecek en uygun yapı bilgi işçiliği veya bilgi girişimcisi aslında. Kendimi de az buçuk biliyorum. Ama kendi başıma küçük yaşlardayken şunu yapmak isterdim. Çin'den toplu iğne veya küçük bir şeyler getirip satmayı denemek. Satmayı öğrenmek. Pazarlamanın ne demek olduğunu görmek. Para nasıl kazanılıyor normal bordrolu bir işçi olmadan, bunu çok küçük yaşta anlamayı isterdim. Hala geç değil. deneyebilirim tabi ki. Bu okuyan sizlere de önerimdir.
Bordrolu bir işçi (adına ne derseniz diyin, genel müdür, müdür, direktör hepsi birer işçi benim gözümde), aylık sabit maaşa anlaşır ve her ay ona tanımlanan işi yaptığı sürece o paranın geleceğini bilir. Onu hakkettiğini düşünür. Ama ticaret daha farklı bir şey. Bir işlemde bir bordrolunun 12 ayda kazanacağı parayı kazanabileceğiniz gibi 2 yıl boyunca hiç bir şey de kazanamayabilirsiniz ve en azından karnınızı doyurmak gibi sabit giderleriniz mevcuttur üstüne üstlük. Bu sanki bir tür yaşam sistemi. Kolay değil. Bu yüzden zaten az insan gerçekten ticaret erbabı olabiliyor.
Neyse kısaca giriş yaptık konuya şimdi sistematik olarak gidelim. Önce ticaret ne demektir buna bir bakmalı. Sonra ticarette başarılı olan toplumları incelemekte fayda var. Sonrasında bizde yapılan hataları gözlemlemeli. Kısaca yazımın 3 bölümü bu şekilde olacak.
Ticaret kısaca googlelama ile şu şekilde denebiliyor: her türlü mal ve hizmet karşılığı bir başka değer yaratılması veya başka alım satım işlemi gerçekleştirilmesi sonucu elde edilen kar. Bir ek not: para da bir maldır gözüyle yazıyorum bunları. Bir de bilgi sunumlarını da hizmet olarak varsayıyorum. Sonuç olarak yani 2 durum mevcut anladığım kadarıyla,
- Belli bir mal ve veya hizmetin elde edinimi sonucu değer katılarak başka bir mal ve veya hizmete dönüştürülmesi sonucu elde edilen kar. (üretim)
- Belli bir mal ve veya hizmetin elde edilip daha farklı bir durum içerisinde kar ile satılması işlemi. (alım-satım)
- Girdiler (ilgili girdi mal ve veya hizmetin üretilmesi ve pazarının takibi, satın alınması ve tedariği): burada dikkat edilmesi gereken nokta ilgili girdinin pazar koşulları ve tedarik zinciri yönetimidir.
- Operasyon (girdilerin çıktı mal ve veya hizmete dönüşmesi süreci): Burası daha çok içsel bir süreçtir. girdiden çıktı elde edilirken ki süreçlerin yönetilmesidir. Burası oldukça risklidir.
- Çıktı (operasyonlar sonucu oluşan ve satım faaliyetine konu mal ve veya hizmet unsurlarıdır.): Burada çıktının sürdürülebilirliği çok önemlidir. Bir başka nokta da her daim benzer kalite, benzer maliyet, benzer zaman periyodu ile oluşması önemle takip edilmesi gereken noktalardandır. Buralarda ciddi derin incelemeler yapılarak daha karlı bir ticaret yapılması mümkündür. Kaizen gibi disiplinler buralarda değerlendirilmektedir.
- Pazar (çıktı mal ve veya hizmetin içinde bulunacağı ortamdır): Bu uzayın çok iyi anlanması gerekir. Bu konuda en güzel örneklerden biri Japonya'ya kavun satmak isteyen Türklerin yaşadığıdır. Googlelayabilirsiniz bunu. Pazarlama faaliyetleri de bu noktada devreye girmektedir. Bu konu çok geniş bir konudur. Kısaca söylenecekler, burada ilgili hedef kitlenin çok iyi bilinmesi ve pazarlama araçlarının tespiti ve çok iyi kullanılması bunun yanında ürünü kişi neden alması gerektiği gibi konuların çok iyi kapsanması gerekmektedir.
- Satış Eylemi ve Müşteri Yönetimi (artık son safha olarak pazara çıkan ürün potansiyel müşterileri ile buluşur ve satış eylemi gerçekleştirilerek reel müşterilerle buluşmuş olur, bu noktadan sonra ticaretin büyük bir kısmı kapanmış olur lakin tam kapanmaz hala müşteri ilişkilerinin yönetilmesi gerekir.): Burası çeşitli enstrümanlar ile gerçekleşir.
- Pazar çok ama çok iyi ve sürekli adeta bir watchdog faaliyetleri yürütülerek izlenmesi gerekmektedir.
- Para aynı zamanda satın alınırken de kazanılır. Onun için satın alırken çok ciddi analizlerin yapılması gerekmektedir.
- Pazar hangi iç ve dış etkenlere bağlıdır bunların takibinin yapılması gerekmektedir.
- Alım ve satım işlerinde güven unsurları yanısıra hukuki risk düşürücü araçlar kullanılması gerekmektedir.
- Yapılabiliyorsa satım işi önce yapılıp alım işi sonra yapılması güzel bir durumdur.
- Amerikalılar, pazarlama konusunda inanılmazlar.
- Amerikalılar pazar kavramını çok iyi anlamışlar.
- Amerikalılar bir çok olaya sistematik yaklaştıkları için cycle içerisinde işlemler yapma yetileri çok yüksek.
- Amerikalılar bilim ve teknolojiye çok önem veridkleri için, ticaret yapıları bilimle besleniyor.
- Amerikalılar küçücük bir kamp etkinliğinde bile dökümente işlere çok önem veriyorlar. T-shirtler, rozetler, yüzükler bir çok yan ürün üretiyorlar.
- Amerikalılar yaratım süreçlerinde, düşünme ve düşünce konularında çok başarılılar. Zaten Amerikan iş gücünün %60'ı bilgi işçisi olarak çalışmakta.
- Yahudiler, bilime ve sanata çok ama çok önem veriyorlar. Aile mirası şeklinde nesilden nesile geçen bir kültür bu.
- Yahudiler, para yönetme konularında çocuklarını ve bireyleri çok erken yaşlarda bir eğitimden geçiriyorlar.
- Yahudiler, eğitime çok önem veriyorlar. Bu yüzden de bir çok akademisyenleri mevcut.
- Yahudiler, uluslararası düşünebiliyorlar. Örneğin kişinin Endonezyada gördüğü bir ürünü Avrupa'ya pazarlayabiliyor.
- Yahudiler birbirlerine destek veriyorlar. En yüksek ben olayım başka biri gelmesin zihniyeti değil, hep beraber yükselelim zihniyeti mevcut.
- Yahudiler riskleri çok iyi yönetiyorlar. Bir işe paralarının hepsini bağlamıyorlar.
1) Yahudiler 10 liraları varsa en fazla 5 liralık iş yaparlar. 5 lirayı yedekte tutarlar. Türkler ise 10 liraları varsa 100 liralık hatta-imkan bulurlarsa 1.000 liralık iş yapmaya kalkarlar. Yahudiler ticareti sermayenin gücüyle yapmaya çalışırlar. Yedek akçeleri hatta yedeğin yedeği akçeleri vardır. Türklerde ise varsa yoksa tüm para ticarethane, şirket veya fabrikadadır. Yedek akçe sermayenin onda biri kadar bile yoktur. Yedeğin yedeği ise hak getire
2) Yahudiler babalarının, dedelerinin veya büyük dedelerinin yaptığı işi yapmaya özen gösterirler. Yani yaptıkları işte ailelerinin bilgi birikimi vardır. Kuşaktan kuşağa aktarılır. Bir Yahudi eczacıysa muhtemelen babası da dedesi de eczacıdır. Çocukları ve torunları da eczacı olur. Biz de baba evladı, evlat babayı beğenmez. Evlatlar özellikle babalarının yaptığı işi yapmamaya özen gösterir. Babasının yaptığı işi yapmayı “ayıp” kabul eder.
Türkler ataerkil görünümlü anaerkil bir toplumdur. Çocuklar amcadan daha çok dayıya yakındır. Çocukluğundan itibaren annenin de etkisiyle tüm kurgusu babayı beğenmemek üzerinedir.
Bunların doğal sonucu olarak Türk ailelerinde ticaret bilgi birikimi oluşmaz. Oluşsa bile kuşaklardan kuşaklara aktarılmaz. Servet, kazananla toprak olup gider. Çoğu kişi servetini ömrünün sonuna kadar koruyamaz.
3) Yahudiler 10 liraları varsa 1 liralık hayat yaşarlar. Gösterişten genel olarak kaçınırlar. Dikkatleri üzerlerine çekmemek için uğraşırlar. Mütevazilik öncelikli tercihleridir.
Türkler ise parayı ve serveti gösteriş için kazanır. Harcar. 10 lirası varsa “100 lirası var” havası oluşturmayı sever. Gösterişte kullanılmayacak serveti “lüzumsuz” olarak görürler.
Arapların ticaret yetenekleri Yahudilerden aşağı kalmaz. Bir Arap atasözü der ki: Bir baba kudretinden aşağı derecede, çocukları kudreti nisbetinde, kadını da kudretinin fevkinde giyinmelidir.
4) Yahudiler aile içi eğitime çok önem verirler. Milattan Sonra 70 yılında Romalılar İsrail’i yerle bir ettikten sonra Yahudileri dünyanın dört bir tarafına dağıtmışlar. Yahudiler ayakta kalabilmek için her aileyi okul haline getirmişler. Çocuklarına 3-4 yaşında İbranice’yi 7 yaşında Yidişçe’yi öğretmişler. Bir de yaşadıkları ülkenin dilini öğrenmişler. Evrensel dillerden en az birini de bilirler. Yani bir Yahudi en az 3-4 dil bilir.
Türkler eğitime önem vermezler. Anadillerine bile hakim değillerdir. Dünyanın her yerinde el-kol ile anlaşırlar:(Evrensel dillerden sadece el-kol ile anlaşmayı bilirler. Ana dilden sonra nüfusun tamamı bu dili bilir:)
5) Yahudiler ticaretten kazandıkları parayı genelde nakitte ve nakite kolay dönüşecek varlıklarda tutarlar. Türkler ise parayı nakite en zor dönüşecek varlık grubu olan taşa toprağa yatırırlar.
6) Yahudiler çocukları öğrenciyken hafta sonları ve yaz tatillerinde çocuklarını çalıştırırlar. Burada ince bir detay vardır. Kendi iş yerlerinde değil. Başka Yahudi ailelerin iş yerlerinde… Niye? Başka ailelerdeki ticaret kültürünü görsün. Kendi ailesindeki ticaret kültürü ile karşılaştırsın. Eksiklikleri ve yanlışlıkları tamamlasın diye…
Türklerde ise çocuklar babalarının iş yerlerinde “prens” ya da “prenses” ünvanıyla iş hayatına atılır. Sonrası malumunuz:)
7) Yahudilerin önceliği komisyonculuktur. Yani sermaye koymadan para kazanmaktır. Bir Yahudi oğluna ticareti öğretiyormuş. Tavsiyesi şu olmuş: Oğlum çok para kazanmak istiyorsan bir şeyler yap-sat. Üret-sat. Daha çok kazanmak istiyorsan al-sat. Daha daha çok kazanmak istiyorsan almadan sat. Önce sat. Sonra al.
Türklerde ise komisyonculuk muteber bir iş değildir. Yapılacak işe sermaye bağlanır. Sermaye bağlanmadan iş yapmayı Türklerin hafsalası almaz.
8 ) Yahudilerde iş yaptıkları insanları kalkındırmak esastır. İş yaptıkları insanlar ne kadar kalkınırsa kendilerinin de kazançları o oranda artacağına inanırlar.
Türkler ise iş yaptıkları insanları düşman olarak görür. İş yaptıkları insanların kendileri için yaptığı işte zarar etmesinden keyif alır.
9) Yahudiler yılın belli bölümlerden dünyayı dolaşır. Yenilikleri görür. İnceler. Özellikle gelişmiş ülkelerdeki yeni ürünleri gelişmemiş ülkelere götürerek para kazanır. İnovasyona açıktır.
Türkler ise işlerinden başlarını kaşıyacak vakitleri yoktur. Değişime kapalıdır. Bir yol tuttururlar. Tutturdukları yolun sonsuza kadar gideceğine inanırlar.
10) Dünyada seks endüstrisinde para harcayan 4 millet vardır. Bunlar sırasıyla; Araplar, Yahudiler, İtalyanlar ve Türklerdir.
Yahudiler her ne kadar çapkınlık ve kaçamak yapsalar da aile birliğini ayakta tutmaya çalışırlar. Yattıkları fahişelerle evlenmeyi düşünmezler.
Türkler ise parayı bulduktan sonra yaptıkları ilk iş ya boşanmak ya ikinci evlilik ya da metres ilişkisidir.
Ailenin önemini genelde serveti kaybettikten sonra anlarlar.
11) Yahudilerde aile birliği ve dirliği esastır. Aile huzuru önemlidir. Aile içi çatışmalardan kaçınılır. Sorunlar yaşanmaz mı? Mutlaka yaşanır. Ama çözülmesi için aile üyeleri elinden geleni yapar.
Türklerde ise servet oluşmaya başladıktan sonra aile içi gerginlikler artar. Kim kime dum duma psikolojisine girilir. Aile içi savaşlar servetin bitmesine neden olur.
12) Yahudiler tüm anlaşmaları yazılı olarak yaparlar. Sözleşmeye önem verirler. Sözleşme işin parçasıdır.
Türklerde ise her şey güvene dayalıdır. Sözleşme istemek karşısındakine hakaret olarak kabul edilir.
Durumun özeti 80 yaşın üstündeki bir avukata atfedilen şu sözü hatırlayın: Yaklaşık 60 yıla yakın meslek hayatımda baktığım davaların yüzde 90’ından fazlası güvene ve güvene dayalı ilişkilerden kaynaklanıyordu.
13) Yahudiler bir işi araştırırken olumlu ve olumsuz tüm yönlerini didik didik incelerler. Öncelikle olumsuz yönlerine dikkat kesilirler. Matematiksel düşünceden hiç ayrılmazlar. Kesin kazancı görmeden kolları sıvamazlar.
Türkler ise bir işe inanmaları yeterlidir. İnandıktan sonra işin hep olumlu taraflarını düşünürler. Olumsuz taraflarını söyeleyenleri sevmezler.
14) Yahudilerde tasarruf kültürü vardır. Günlük, aylık veya yıllık kazancın belirli bir kısmını “yedek akçe” olarak ayırırlar.
Türkler geçmişte tasarrufa önem verirdi. Tencere pişirip kapağında yedi. 1980 sonrasında tasarruf kültürünü bir yana bıraktı. Şimdilerde borçla yaşıyorlar.
15) Yahudiler girecekleri işlerde başkalarının deneyimlerine önem verirler. Başkalarının deneyimlerini önemserler. Kendilerine ders çıkartırlar.
Türkler ise deneme yanılma yöntemiyle öğrenirler. Bir şeyi anlamaları için illa ki damdan düşmeleri gerekir. Damdan düşmeden öğrenmeyi bilmezler.
16) Yahudilerde dayanışma kültürü vardır. İş yaparken birbirleriyle dayanışma içindedirler. Birbirlerine el verirler. Ticarette birlik ve beraberlik içinde hareket ederler.
Türklerde ise dayanışma yerine savaş vardır. Birbirlerinin kuyusunu kazmaya meraklıdırlar. Hasetle hareket ederler. Başarana çamur atarlar. Başaranın tepesi üstü çakılması için elinden geleni yaparlar.
***
İleride eklemeler yapacağım. Şimdilik bu şekilde olsun. Okuduğunuz için çok teşekkürler.
Sevgiler,
Can